Başlamadan evvel bu yazı için Gürkan Engin ve Fehmi Uyar‘ın video ve yazılarından çokça yararlandım. Çok teşekkürler.
Her zamanki gibi konuya girmeden genel hatırlatmalarımı yapacağım, birinin okuduğu ilk yazım olabilir diye. Yaşanılan din, indirilen din değildir. Kur’an’a göre dinin kaynağı sadece Kur’an’dır. Çünkü “.. Siz Kur’an’dan sorumlu tutulacaksınız..” (Zuhruf 44). Ayrıca “Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık..” (Enam 38)
Kur’an bütünüyle bir anlam ifade eder. Birkaç ayet hiçbir şey ifade etmeyebilir. Bir karar vermek için “en azından” ilgili konudaki tüm ayetlere bakmak zorundayız.
Kur’an’da çelişki yoktur. Eğer bir ifade çelişki gibi geliyorsa ilgili ayetlerle net bir bağlam yapamamışsızdır yani merkeze koyduğumuz ayet yanlıştır. Söz gelimi Kur’an’da saldırı savaşı yoktur (Bakara 190). Öyleyse yapmanız gereken savaş ile ilgili konularda merkeze bu sınırlama ayetini koyup diğer ayetleri bu merkez ayetin bağlamında düşünmek bence doğru bir çıkarım olacaktır.
Konuya geçelim. İlginçtir Kur’an’da bir peygamberden (Yusuf Peygamber kıssası) hırsızlığa verilen cezanın “alıkonma” olduğunu öğreniriz. Yusuf suresi 73, 74 ve 75 ayetleri. Firavun’un kupası kayıptır ve Yusuf’un kardeşleri hırsızlıkla suçlanır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer.
“Hayret vallahi” dediler, “Doğrusu ülkede bozgunculuk çıkarmak gibi bir amaçla (buraya) gelmediğimizi ve bizim hırsızlık yapan birileri olmadığımızı siz de biliyorsunuz” (73). “Evet ama, eğer yalan söylüyorsanız bunun cezası (size göre) nedir?” dediler. (74) “Onun cezası” dediler, “kimin yanında bulunursa, onun ona karşılık rehin alınmasıdır: Biz bu (suçu işleyen) zalimleri işte böyle cezalandırırız!”(Yusuf 75)
Allah’ın kitabında çelişki yok ama çelişki yaratmada insanların üzerine de yok 🙂 Hırsızlığın cezası alıkonulmakmış. Neden? Yusuf’un babası ve kardeşlerinin babası Yakup bir İslam peygamberidir. Mısırlı yetkililer onlara “Hırsızlığın cezası sizin inancınıza göre nedir?” diye sorduklarında Yusuf’un kardeşleri babaları Yakup peygamberden öğrendikleri cezayı söylüyorlar: Yani hırsızlığın cezası İslam peygamberi Yakup ve oğullarına göre “alıkonulmadır”. Yakup İsrailoğullarının değil kendi devrindeki Müslümanların peygamberidir. Dönemin Müslümanları İsrailoğullarıdır ve o dönemin hırsızlığa hükmü “rehin tutulmadır”. “..Ve sen Allah’ın uygulamasında hiçbir değişiklik bulamazsın..” (Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43 vs vs)
Ayetin yanlış çevrildiğini göstereceğiz ama öncesinde mantığımızı konuşturalım.
- Diyelim ki hırsızın eli kesildi ve bir yanlışlık olduğu ortaya çıktı. Hırsızlıktan eli kesilen adama şunu mu diyoruz: “Elini kestik, kusura bakma?” (Pardon filmi var mı, o geldi aklıma. Güzel film).
- Kur’an’da adam öldürmenin cezası kısastır. En ağır ceza olan kısasta dahi Allah affetmenin daha erdemli bir davranış olacağını söyler. Hırsızlık adam öldürmekten daha hafif olduğu halde Allah affedin dememiş midir?
- Abdest ayetinde “..Ellerinizi dirseklere kadar yıkayın..” (Maide 6) der. Bu kadar önemli bir konuda nasıl olur da ellerin nereye kadar kesileceği söylenmemiştir?? Hangi el kesilmelidir? Kur’an’da bunların cevabı yok.
- Hırsızlık; tecavüzden, rüşvetten, yolsuzluktan daha mı ağır bir ceza gerektirir?
- Eli kesilen birinin psikolojisini düşünün? Hayatının sonuna kadar toplum içinde yaftalanmış biridir o.
- Kleptomani hastalığı var. Çalma hastalığı. Bir insan sırf hasta olduğu için eli mi kesilmeli?
- Her türlü hırsızlıkta çalanın eli kesilmeliymiş. Misal aç olduğu için çalan birinin de trilyonlar çalan birinin de eli kesilmeliymiş? Kur’an’a göre?
Bir o kadar daha soru sorabiliriz. Gerçekten bunlar adil mi? Ayete geçelim:
Ves sâriku ves sârikatu faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kesebâ nekâlen minallâh (minallâhi) vallâhu azîzun hakîm (hakîmun)
Hırsızlık eden erkek ve kadının ellerini, yaptıklarına karşılık kesin. Bu Allah’ın öngördüğü bir caydırma yöntemidir. Zira Allah her işinde mükemmeldir, her hükmünde tam isabet sahibidir. (Maide 38)
Ayrıca şu şekilde çevrilen ayet size meallerin ne kadar sıkıntılı olduğunu, Kur’an’ın yerini tutamayacaklarını, motamot çevirinin ölümcül hatalara neden olabileceğini gösterecektir. Şu motamot çeviri ayetine göre Kur’an’da hırsızın eli kesilmeli mi?
Kur’an aynı zamanda kendisinin açıklayıcısı. Allah bu kitabı kendi gönderdiği ayetlerle değişik şekillerde açıkladığını söylüyor (İsra 41 vs). Yani bir yerde kullanılan kelimeler başka ayetlerde açıklanır, ipuçları verir.. Kur’an’ı kendisi ile çevirmezseniz ortaya Kur’an’da olmayan recm de girer, hırsızın eli de kesilir, din adına savaşlar da yapılır..
Maide 38’e bakalım. 2 anahtar kelimemiz var: “eydiyehumâ” ve “faktaû =fe iktaû“. Tüm yanlış çeviriler bu 2 kelimeden kaynaklanıyor. Kur’an’ı Kur’an ile anlayacağız. İlk kavramdan başlayalım. Eyd, Arapça’da eş sesli (yazılışları aynı, anlamları farklı!) bir kelime. Bir anlamı “güç, kudret, kuvvet” iken diğer anlamı “eller”dir. (Türkçedeki yüz kelimesi gibi düşünün, örnek: “yüzüm güzel”, “bu dersten yüz aldım”, “sayfanın diğer yüzünü çevir” gibi). Her iki anlama da bakalım ve Allah’ın ayetteki amacını anlamaya çalışalım.
Kur’an’da “Eyd” kelimesinin kuvvet, güç anlamında kullanıldığına delil var mı? Olmaz mı? Çıkış noktamız bu zaten:
Sen onların bu tür laflarına karşı dirençli ol ve Eyd (güç) sahibi kulumuz Davud’u hatırla! (Sad 17)
Bütün bir göğü kendi Eyd’imizle (güç ve kudretimizle) biz inşa ettik ve onu sürekli genişleten de biziz. (Zariyat 47)
Ya da Sad 45.. Eyd kelimesinin güç, kuvvet anlamına gelen anlamını da Kur’an’dan çıkardık yani Kur’an’ı Kur’an ile tefsir ettik. Şimdi bu anlamı ile Maide 38’e ekleyip bakalım, ayete uyuyor mu?
Erkek hırsızın ve kadın hırsızın gücünü, yaptıklarına karşılık kesin (Maide, 38)
Ayeti bu şekilde çevirirsek el kesmenin güç kesmek şeklinde mecaz anlamı olduğunu görürüz. O takdirde ayet şunu söyler: “Hırsızlığın önünü kesin..” vs. Bu şekilde çevrilirse suçlu sadece hırsız değildir?
Bu kadar değil tabii ki. Arapçaya göre “eyd” 1 eli ifade etmiyor!! Eyd, Arapçada eş sesli bir kelime demiştik. Anlamlarından biri eller (çoğul şekliyle). Eller anlamına göre çevrilse bile kastedilenin şey organ olan el değil. Arapçada tekillik, çoğulluk kavramlarına ek olarak 2 şey için kullanılan ayrı bir tür daha var. Buna tesniye denir.
Yed = 1 el, Yeda = 2 el, Eyd = eller – 3 ya da çok el için kullanılır, bir insanıın 3 eli olamayacağına göre mecaz anlamda kullanılan bir kelime bu. Ve elbette Allah’ın ayette kullandığı kelime mecaz anlamlı olan bu kelime!
Önemine binaen tekrar. İnsanda 3 el olmadığına göre “elleri kesin” ifadesi mecaz olmak zorunda. Kur’an’a bakalım şimdi. Kur’an’da ,110 ayette 120 kez el geçer. Bu ayetlerin 30 kadarı fiziksel anlamda el anlamına gelirken 90’ı mecaz anlamda kullanılmıştır. Misalen:
Siz ey iman edenler! Hatırlayın Allah’ın üzerinizdeki nimetini! Hani size bir toplum el (eyd) uzatmaya kalkmıştı da, onların elinden sizi kurtarmıştı! (Maide 11)
Yahudiler Allah’ın eli (yed=tek el) sıkıdır! Dediler; Sıkı olan onların elidir (eyd=elleri). Ve bu düşüncelerinden dolayı rahmetten dışlandılar. Aksine onun iki eli (yedâ= iki el) de sonsuzca açıktır (Maide 64)
Maide 64 elin hem tekil hem çoğul hem tesniye formunda kullanımına harika bir örnek. Görüldüğü gibi Kur’an yukarıdaki ayetlerde el tabirini mecazen kullanmış. Araştırmak isteyenler için elin mecazen kullanımına diğer örnekler: 80:15, 48:24, 3:182, 42:30, 2:95, 2:79, 36:83, 60:2, 30:36 vs..
Şöyle bir itiraz yapılabilir: Maide 38’de kadın ve erkek hırsız deniyor, toplamda 4 el var ve “Eyd” yani “Eller” ile bu 4 el kasttediliyor? Ancak bu iddia hatalı bir okuma olur. Çünkü ayette geçen kavram “eydiyehumâ”dır. Eyd yani eller kelimesine yapışık bir humâ zamiri var. Humâ zamiri zaten 2 kişiye işaret eder. Bu 2 kişinin ayrı ayrı bir erkek ve bir kadın olduğu anlamına gelir. Yani bu ayete “her ikisinin de ellerini kesin” anlamını verir. “Eyd” kelimesi de en az 3 “el”den başlayacağı için bu ellerin biyolojik el olması mümkün değil. Mecaz. Çünkü humâ yani her ikisi dediği için 3 el erkekten, 3 el de kadından kesilmelidir ki kimsenin 3 eli yok.
Gelelim kesmek fiili olan “iktaû” kelimesine. “iktaû” yani “kesmek” fiili gerçekten somut anlamıyla mı kullanılmış yoksa o da mı mecaz ? “iktaû” kelimesinin gerçekten de “kesmek” gibi bir anlamı var. Ancak Kur’an bu ifadeyi 18 yerde kullanır ve 16 yerde mecazen kullanır. Geriye kalan 2 yerde ise mecaz olup olmadığı yoruma açıktır. Aslında onlar da mecaz ama birileri mecaz olmadığını söylüyor. Kesin mecazlara örnek:
Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları keserler (Bakara 27) (Bağ kesmek, Mecaz)
Sanki zifiri bir gecenin karanlığı sıvanmış gibi suratları (utanç ve zilletten) kapkara kesilir (Yunus 27) (kapkara kesilmek mecaz bir deyim)
Bu ayetlerdeki mecaz kullanım açık. İlgilileri için diğer ayetler: Enam 45, Tevbe 121, Hud 81, Rad 4, Hacc 15, Araf 72, Enfal 7, Neml 32, Ankebut 29 vs..
Şimdi de mecaz olup olmadığı tartışmalı o 2 ayete bakalım:
Ve eğer (Peygamber) kısmen dahi söylemediğimiz sözler uydurarak Bize isnat etseydi (44) onu sağ kolundan şiddetle yakalar (45) ve şah damarını kesip koparırdık (Hakka 46)
Bu onların Allah’a ve O’nun elçisine karşı konuşlanmaları yüzündendir; her kim de Allah’a karşı konuşlanırsa unutmasın ki Allah’ın azabı çetindir (4). Onların hurma ağaçlarından her ne kesmiş veya kökü üzere bırakmışsanız hepsi de Allah’ın izniyle olmuştur; gerekçesi de sapkınları cezalandırmaktır (Haşr 5).
Peki, Kur’an fiziksel anlamda kesme kelimesi için hangi kelimeyi kullanır? “iktaû” kelimesinin şeddeli formu olan “QattaA” kelimesini kullanır. Fiziksel kesme anlamı için Kur’an bu formu kullanır. Kesip atmak anlamına gelir. (5:33, 7:124, 20:71, 26:49, 13:31)
(Firavun) dedi ki:”Demek siz ben izin vermeden ona inandınız, öyle mi? Anlaşıldı ki o size büyüyü öğreten üstadınızdır; fakat pek yakında gününüzü göreceksiniz: Dönekliğinizden dolayı ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka keseceğim ve topunuzu asacağım” (Şuara 49)
Burada, Firavun Musa Peygambere inanan sihirbazların ellerini ve ayaklarını kesmekle tehdit ediyor. Fiziksel anlamda kesmek fiili için “QattaA” kullanılıyor. Peki QattaA kavramı Kur’an’da mecazen kullanılmış mı? Evet mecaz olarak ilişkiyi kesmek anlamında kullanılmıştır. Örnek olarak 2:166, 6:94, 7:160, 9:110, 47:15, 47:22, 21:93, 22:19, 23:53 vs..
“QattaA” formunun bir anlamı daha var. “Kesik atma, yarmak”. Bu kullanıma da 2 örnek verilebilir: 12:31 ve 12:50. Tüm bu kanıtların ışığında Maide 38 şu şekilde çevrilebilir:
Erkek hırsızın ve kadın hırsızın gücünü, kuvvetini, yaptıklarına karşılık kesin. Bu Allah’ın öngördüğü bir caydırma yöntemidir. Zira Allah her işinde mükemmeldir, her hükmünde tam isabet sahibidir (Maide 38)
Ve çok önemli bir detay daha. Bu ayet bağlamından koparılmış. Maide 38’den bir sonraki ayeta bakalım:
Bu zulmü işledikten sonra kim tevbe eder ve kendini düzeltirse elbet Allah da onun tevbesini kabul eder; Zira Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır (Maide 39).
Görüyorsunuz hırsızlık yapan biri için tevbe kapısı açık, el kesme olsaydı bile (ki yok) tevbe eden birinin elini kesmeyin demekti bu. Tıpkı kısas için emredilen kişi affedildiği taktirde öldürülemeyeceği gibi. Gelelim en can alıcı soruya: “Şimdiye kadar çeviren o kadar kişi bilmiyordu da bir siz mi biliyorsunuz gerçeği?”. Hayır, onlar da biliyorlar (Arapçaya hakim olanlardan söz ediyorum) ama Kur’an’ı Kur’an ile açıklamıyor, Kur’an’a aykırı hadis ve rivayetlere başvuruyorlar. Bu da onları inanılmaz hatalara…
Bazı iyi niyetli insanlar el kesmek’ten kastın çizik atmak olduğunu söyler. Yani hırsızı damgalamak. Ancak bu doğru bir okuyuş değildir. Birincisi damgalanmış birinin bir daha iş bulması, geçimini sağlaması mümkün değil, 2. si bu çok yanlış bir Allah tasavvuru. Yanlış anladığımız her ayet bizi Allah’ı doğru tanımaktan alıkoyar. Müslümanlar ve iman edenler olarak aklımıza yatmayan, “Bu Allah’ın adaletine sanki uymuyor” gibi bir iç ses duyduğumuz her ayete “vardır Allah’ın bir hikmeti” demekten vazgeçmeli ve konuyu araştırmalıyız. Bunu bizden Allah istiyor. Allah gerçekten adildir ve her hükmünde tam isabet sahibidir.
Selamlar.
Bir yanıt yazın