Öncelikle şu hususta anlaşmamız gerekiyor. Kur’an’da her şey açıktır (mübin -hem açık hem açıklayan demektir). Bu yüzden Kur’an’ın söylemediğini Hadis’e söyletemeyiz. Aslolan Kur’an’dır. Hadis, Kur’an’a uymak zorundadır. Uymuyorsa ortada önemli bir problem vardır ve bu sıkıntı Kur’an’dan kaynaklanmıyordur. Çünkü inanan bir insan için Kur’an değiştirilmemiştir, Allah’tan gelmiştir.
İlginçtir, Allah’ın sözü insanları ikna etmeye yetmiyor. Allah’ın, Kur’an’da söylediklerine karşı toplumun kendi inanç sistemi var. Toplum; annelerinin, babalarının, çevrelerinin dini üzerindeler. Kur’an’ın deyimiyle söyleyelim: “Onlar, atalarının dini üzerindeler.” Ataları neye inanmışsa onlar da ona inanıyorlar ve buna rağmen Allah’ın yanında olduklarını düşünüyorlar. Bu çok ilginç. İnandıkları sistemi değiştirmiyorlar, hiçbir zaman, sadece inandıkları şeyin ismini değiştiriyorlar. Mesela inandıkları şeye İslam diyorlar, Müslümanız diyorlar. Halbuki inandıkları şeyler Kur’an’da anlatılan şeylerden çok uzak. Bu şey, aslında Kur’an’ın yöntemi. İlk bakışta Kur’an, herkesçe aynı şekilde anlaşılsa idi örneğin benim anladığım gibi anlasaydı herkes zaten onu inkar eden olmazdı, daha doğrusu ayetler hakkında farklı fikirler olmazdı. Ama değil, isteyen istediği yere çekebiliyor ve bu Kur’an’da eleştirilen bir şey. Çünkü biz gerçeği aramıyoruz, biz zaten gerçeğin bilgisine sahibiz. Geriye sadece inançlarımızı Kur’an’a yerleştirmek kalıyor. İşte insanların hadislerle yaptığı şey tam olarak bu. Kur’an’a söyletemediklerini hadis yoluyla söylüyorlar, sonra da bu Allah’tandır diyorlar.
Böylelerine, Allah’ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” Peki, şeytan onları, alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı? (Lokman 21)
İnsanlar, içinde bulundukları kültürden ayrı düşünemiyorlar dedik. Ortada kanıksanmış fikirler var. Gerçi bunlara fikir denmez. Paket inançlar diyelim. Çünkü fikirler üzerinde akıl yürütebiliriz ama paket inançları yalnızca kabul etmemiz gerekir. Kaldı ki fikirleri bile sahiplenmek yanlış. Her fikre günün birinde değişebileceği gözüyle bakmalı. Fikri değil, hakikati -bizden bağımsız gerçeği- sahiplenmemiz gerekir. Ve hiçbir gerçek bizlere altın tepside sunulmayacak. Bu dünyada değerli olan her şey için çaba sarf etmemiz gerekir.
Ben de bir zamanlar farkında değildim ve uydurulmuş bu dinin bir bireyi olarak soru sormaktan bile korkuyordum. Din adına, kendimi içinde bulduğum her şeyi kabul ediyordum. Çünkü toplum dini, hazır paketler diniydi ve sorgulanamazdı. O yüzden bu psikolojiyi çok iyi bilirim. Allah, “Çoğunluk yanılıyor, çoğunluk akletmez” derken, insanlar “Herkes böyle düşünürken bir tek siz mi gerçeği biliyorsunuz” diye itiraz ediyorlar. Demek ki işlerine geldiği zaman akıl yürütebiliyorlar 🙂 Çoğunluk doğru olmayan bir yol tutturmuş gidiyor. Çoğunluğu neden hep dışımızda arıyoruz ki? Çoğunluk biziz; annelerimiz, babalarımız, kardeşlerimiz, fikir önderlerimiz.. Ailenin kendi çoğunluğu olur, sülalenin kendi çoğunluğu olur, şehrin kendi çoğunluğu vardır, ülkelerin kendi çoğunlukları.. İnsanların kendi çoğunlukları vardır. Çoğunluk biziz, dışarıda aramayalım. Bu ayetler bize sesleniyor, başkasına değil.
Şimdi, Kur’an tek kaynak mı değil mi, ayetlerle görelim. Öncesinde Kur’an’ın açıklayıcı olmasına dair çok sayıda ayet mevcut. Onlardan bir ikisini alıyorum:
Bu (ilahi öğretiyi) Biz işte böyle apaçık mesajlar şeklinde indirdik.. (22/Hacc-16)
..ve sana (din ile ilgili) her şeyi ana kaynağından indirerek vurgulu bir biçimde açıklayan, bir yol haritası, bir rahmet ve Allah’a teslim olanlar için bir müjde olan bu ilahi mesajı indirdik. (16/Nahl-89)
Bu noktadan sonra konu ile ilgili düşündüğüm ayetleri başlıklar halinde örneklendirerek vereceğim, sanıyorum ayetler bu konuda tek başına cevap için yeterli:
Kur’an’ın Yeterli Oluşuna Dair:
Ne yani! Şimdi bu ilahı kelamı, kendilerine iletmen için sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?.. (29/Ankebut-51)
..(Neyin doğru, neyin eğri olduğu konusunda) hüküm yalnızca Allah’a aittir.. (12/Yusuf-40)
..çünkü O hükmünde kimseyi kendine ortak tutmaz!” (18/Kehf-26)
(De ki): “Hakikati açık ve net bir biçimde ortaya koyan bu ilahi kelamı size gönderen O iken, (iyi ve kötüyü belirlemede) O’ndan başka bir hakem mi arayayım?”.. (6/Enam-114)
Kur’an’ın Tamamlanmış Olması
..O’nun kelimelerini kimse değiştiremez.. (18/Kehf-27)
Zira Rabbinin sözü aslına sadık olarak (yerine ulaşmış) ve adaletle uygulanmıştır: O’nun sözlerini alıp da yerine başka söz koyacak hiçbir güç yoktur.. (6/Enam-115)
Eksiksiz Olması
Şu ayet aynı zamanda şunu söyler: Bundan sonra ayet inmeyeceğine göre, söylenebilecek her şey söylendi, hükümler verildi..
Açıklanması halinde sizi zora sokabilecek şeyler hakkında soru sormayın! Nitekim Kur’an iniyorken onlar hakkında soru sorarsanız size açıklarız. (Açıklanmadığına göre), Allah onlarla sizi mükellef tutmamıştır.. (5/Maide-101)
..Biz, buyruğumuzda tek şeyi bile ihmal etmedik.. (6/Enam-38)
Dini Hükümlerden Kur’an’a Dayanmayan Delillerin İstenmesi
Sizin neyiniz var? (Haklı ile haksız arasındaki) yargınızı neye dayandırıyorsunuz? (68/Kalem-36)
Peygamberin, Allah’ın İndirdiği İle Hükmetmesi
Ve aralarında Allah’ın indirmiş olduğu ile hükmet ve onların hevalarına uyma.. (5/Maide-49)
(De ki) “Ben sizi sadece vahiyle uyarıyorum!”.. (21/Enbiya-45)
..elçi olarak seni seçtik ki, sana vahyettiklerimizi kendilerine ulaştırasın.. (13/Rad-30)
..ve bu Kuran bana vahyedildi ki ona dayanarak sizi ve onun ulaşabileceği herkesi uyarabileyim.. (6/Enam-19)
Bir de ne zaman hakikatin apaçık kanıtları olan ayetlerimiz onlara okunsa huzurumuza çıkacak yüzü olmayan o kimseler derler ki: “Git, bize bundan başka bir hitab getir ya da onda değişiklik yap!” (Ey Peygamber)! De ki: “Onu kendime göre değiştirmem olacak şey değil. Ben yalnızca bana vahyedilene uyarım: çünkü ben Rabbime karşı gelecek olursam, korkunç bir günün azabından korkarım.” (10/Yunus-15)
Detaylı ve Açıklanmış Olması
Doğrusu Biz bu Kur’an’da, (hakikati) insanlara her tür dolaylı anlatım tarzını kullanarak farklı açılardan açıklamışızdır.. (17/İsra Suresi-89)
..Bak, iyice anlasınlar diye, mesajları nasıl her yönüyle açıklıyoruz! (6/Enam-65)
Elçinin Görevi?
Elçinin görevi, mesajı apaçık tebliğ etmekten başka bir şey değildir.. (5/Maide-99)
Fakat, (ey Peygamber, eğer senden) yüz çevirirlerse, unutma ki, senin görevin sadece, (sana vahyolunan) mesajı açıkça duyurmaktan ibarettir. (16/Nahl-82)
..zaten elçiye düşen de (ilahi mesajı) bütün açıklığıyla iletmekten başkası değildir. (29/Ankebut-18)
Burada şunu söylemek istiyorum. Peygamber yalnızca bir elçidir. İslam adına görevi bizlere vahyedilenleri aktarmaktır. İnsanlar “Öyleyse o yalnızca bir postacı mı diyorlar?” Bizi onun güzel şahsiyetini küçültmekle, onu anlamamakla itham ediyorlar. Hayır bunu yapan biz değiliz. Allah’ın sözlerine karşın takip ettikleri birtakım insanların sözlerini önceliyorlar. Yani açık bir şirk içindeler, bunu dahi göremiyorlar.
Son Olarak
Başta da söylendiği gibi Peygamber’in din adına söyledikleri, yaptıkları, yasakladıkları, hükümleri kaynağını Kur’an’dan alır. Kur’an’a aykırı ise kabul edilmesi mümkün değil. Kur’an hüküm olarak tamamlanmıştır. Bu noktada Allah hükmüne hiçbir beşeri ortak etmeyeceğini söylüyor. Sevgili insanlar, eğer ki “peki şu konu ne olacak, bu konu ne olacak, şu işin yolu nedir, onu Kur’an’da göremiyorum mu diyorsunuz?” Bakın, Kur’an’da görmediğiniz şey sizden istenmemiştir. Dine ek yapılmıştır. Kendiniz için bunu kabul edin. Kaldı ki ‘doğru sözü’ kimin söylemiş olduğunun bizim açımızdan bir ehemmiyeti olmamalı. Önemli olan söylenen iyi ifadeyi eyleme dökmektir. Kim tarafından söylenirse söylensin... “Onlar sözün tamamını dinler, en güzeline uyarlar” ayeti kişileri değil sözleri yüceltir.
De ki: “Siz, Allah’a dininizi(n mahiyetini) mi öğret(mek ist)iyorsunuz? Allah göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah her şeyin eksiksiz bilgisine sahiptir!”
Kendiniz için kendi fikirlerinizi bir yana bırakın ve ilk defa olarak Allah ne diyor, O’na kulak verin. Selametle.
Bir yanıt yazın