Başlamadan şunu belirtmek istiyorum, belki tekrar olacak. İnanmamız gereken şey bilim değildir (bilim inancın konusu değildir). Bizler bilimi kabul ederiz ve bilimadamlarının kendi inançlarını desteklemek için söyledikleri düşüncelerden de bilimi ayırmasını biliriz (Bilimle uğraşanların her söyledikleri bilim değildir).
Şu ilginç ki Allah’ın kitapta da dile getirdiği şeyi, çoğunluğun yanılacağı gerçeğini sıkılmadan çoğunluğu kendi fikirlerine şahit tutanlar var: “Bu kadar insan yanıldı da bir siz mi biliyorsunuz gerçeği?”. Bu kadar insan ayetler üzerinde Allah’ın istediği gibi derin derin düşünmediler, düşündükten sonra araştırmaya koyulmadılar. Dolayısıyla şunu söylemekten çekinmiyorum, kitabın da söylediği gibi “evet, atalarını takip eden o dağ gibi kalabalıklar yanıldı”.
Süreç.. Çeşitlilik.. Değişim.. Her neye bakarsanız, bu üç şeye tabii olduğunu görürsünüz. “..Bir işin olmasını murad ettiğinde, ona sadece “ol” der ve o da hemen oluş sürecine girer (olmaya başlar).” (Bakara 117). Hemen olur değil, bir sürece dahil olur.
“..Ve sen Allah’ın yasasında bir başkalaşma göremezsin; evet sen Allah’ın yasasında bir sapma da göremezsin.”, bu ayeti iyi anlamamız gerekir. Evren de insan da bir sürece tabii ve yaratılış açısından, neden-sonuç ilişkisi bakımından dün ile bugün arasında bir fark yok. Konuya, Ankebut 20 ile giriş yapalım:
De ki: “Dolaşın yeryüzünü ve görün yaratılışın nasıl başladığını! Daha sonra Allah öteki hayatı da işte böyle var edecektir: Çünkü Allah her şeye güç yetirendir.”
Şunu düşünün: Sebep sonuç gözetilmeden bir anda yaratılan bir evren için Yaratıcı, neden yaratılışın nasıl başladığını araştırmamızı ister? Yoktan var edilen bir var oluşun izlerini bulabilir miyiz? Yoksa sebeplere dayalı bir yaratılış ve izleri mi var ve bunları araştırarak bulabiliriz, bulmamız gerekiyor diyebilir miyiz?
İnsan beyni sebep sonuç odaklı çalışır ve Yaratıcı bu konuda insanı aciz bırakacak değildir. Evrene bilinebilir olduğu için alem demişler. Dünya bizim için yaratıldıysa onun içinde olan her şeyi zamanı geldiğinde, anlamaya çalıştıkça anlayacağız. “Evrenin anlaşılır olması, mucizenin ta kendisidir”.
Büyük Patlama yaklaşık 13.8 milyar yıl önce gerçekleşti.
Rahman’ın yaratışında bir düzensizlik göremezsin; haydi, çevir gözünü de bir bak bakalım: Bir kusur, eksik-gedik ve düzensizlik görebilecek misin? Sonra tekrar tekrar çevir gözünü de bir bak; bakışın yılgın ve bezgin bir şekilde sana geri dönecektir. (Mülk 3,4)
Dünya’nın 4,6 milyar yıllık tarihi, mitolojiye değil bilimsel bilgi ve bulgulara dayanır. Ankebut 20’deki, “De ki: Dolaşın yeryüzünü ve görün yaratılışın nasıl başladığını!” gibi çok sayıda ayet bizden açıkça bilim yapmamızı ister. Çünkü Kur’an ayetlerini anlamak istiyorsak Allah’ın evren ayetlerini bilmek zorundayız. Bilim, Allah’ın en büyük ayetlerindendir.
Evren ve Dünya aniden değil sürece tabi şekilde yaratıldı. Buna dini terminolojide “tekâmül” denilirken bilim ona “evrim” adını verir. Evrim, Allah’ın bu evrende uyguladığı yasanın adıdır. Evrenin evrim geçirdiği bilimsel bir gerçektir.
Göklerin ve yerin yaratılması, elbette insanın yaratılmasından daha kapsamlı bir hadisedir; lakin insanların çoğu bunun (anlamını) dahi bilmez. (Mü,min 57)
Ve şu ayet:
İnsanın üzerinden, o tarih sahnesine çıkıncaya (kadar), tüm zamanlar içinden belirsiz ve uzun bir süre geçmemiş miydi (ki), henüz o (bu süre zarfında) anılmaya değer bir varlık bile değildi? (İnsan 1)
Çok ilginç bir ayet. İnsan tarih sahnesine çıkıncaya kadar anılmaya değer bir varlık değildi, evet bir varlıktı ama anılmaya değer değildi! Bunun hakkında düşünelim isterim.
Kur’an’ın evrim ile ilgili bir problemi yok. Allah her şekilde yaratmaya kadirdir. Kuran’da evrim teorisiyle çelişen herhangi bir ayet yok. Tersine işaret eden birçok ayet bulunabilir ki bu yazının amacı bu ayetleri incelemek. Kur’an, bilim kitabıdır demiyorum, daha çok ahlak kitabıdır. Yol gösterir sonra o yolda yürüyüp yürümemeyi siz seçersiniz. Bu yüzden, size yaratılışın her saniyesini anlatmaz. Bilimle açığa çıkması mümkün bir şeyi size altın tepside de sunacağını sanmıyorum. En azından şunu yapmaya çalışalım, her ne olursa olsun bilimsel bir gerçek bizlerde nefret uyandırmamalı. Allah bu evrenin dışındadır, hiçbir bilim O’nu kanıtlayıp çürütemez. Ve bilim de kitap da ayet de Allah’ındır.
Ayetlere bakalım:
“Oysaki sizi uzun süreçler içinde halden hale evirip çevirerek yaratan O’dur”. (Nuh 14)
“Daha sonra siz (bir süreç içinde) beşer olarak gelişip kişilik kazandınız”. (Rum 20)
“O her şeye yaratılış amacıyla en uyumlu olma ve kemalini bulma (yeteneğini) bahşetmiştir. Öyle ki, insan türünü yaratmaya (basit) bir balçıktan başlamıştır” (Secde 7), (İnsan türünü “yarattı” demiyor, “yaratmaya başladı” diyor).
“Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın.” (A’raf 69)
Bu ayetler evrimsel bir sürece atıfta bulunmuyorsa neyi anlatıyor?
Adem’in Yaratılışı
Evrim’e göre Adem ve eşi yaratılmadan milyonlarca yıl önce insansı dediğimiz türler ortaya çıktı. Kur’an, insan için Allah’ın ruh üflemeden önceki haline beşer ifadesini kullanır. Biyolojinin homo dediği tür ile Kur’an’ın beşer dediği tür aynı. Ve biz bugün de o beşerlikten kalan özellikleri taşıyoruz. Yeme ve içme isteği, ölümlü olmamız, çoğalma isteyi vs.. beşeri tarafımızdır. İnsanın atası olan homo sapiens dışındaki diğer homo türlerinin soyu tükendi.
Eldeki verilere göre ilk modern insanlar 195.000 yıl önce tarih sahnesine çıktılar. Beyin gelişiminde diğer insan türlerine göre bir sıçrama yaşandı. Bunun sebebini şu anki verilerle bilemiyoruz, bilimin ilerlemesiyle birlikte detaylar da ortaya çıkabilir. İşte Adem ve eşinin dünyaya geldiği yıllar yaklaşık 195.000 yıl öncesi olarak düşünülüyor. Kur’an’da anlatıldığı gibi Allah beşere ruhundan üflemiş (Hicr 29), beşer (homo sapiens) akıl-irade-sorumluluk-bilinç, şuur sahibi bir insana dönüştürülmüştür. Adem ve topluluğu beşerden insana yükseltildi.
Kur’an’daki beşer ifadesinin insansı türlere ait olduğunu söyledik. Kur’an’da şöyle bir ayet var: “De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim” (18:110, 41:6, 14:11). Bu ayetlerin söz konusu iddiayı çürüttüğü söylenebilir. Önemli bir detay. Kur’an durduk yere insana bazı ayetlerde beşer bazılarında insan demez. Kur’an’da kullanılan her kelime kabul edersiniz ki bilinçli kullanılmıştır. Beşer ifadesi ile ilgili söylem, Kur’an’ın genelinden çıkardığımız bir sonuç. Bu ayetteki beşerden kasıt; doğan, ölen, yiyen, içen, dinlenen, yorulan, hastalanan vs.. taraflarımıza atıftır. Bu özellikler bizlerin beşer tarafını oluşturur ve uzak atalarımız olan hayvanlardan bu yana ortak olan bu beşeri özelliklere sahibiz. Bizi insan yapan Allah’ın “ruh üfledim” dediği şeydir. Ruhun ne olduğunu bilmiyoruz ama onun sayesinde aklediyor, düşünüyor, irademizi kullanıyoruz. İman ya da inkar ediyoruz. Kısaca ruh sayesinde bilinç ve şuur sahibi bireyler oluyoruz. Yukarıdaki beşer ayetinde de peygamberimizin herkes gibi yiyen, içen, doğan, ölen, uyuyan biri olduğu söyleniyor.
Kur’an’a göre Adem Annesiz ve Babasız mı?
Hayır. Kur’an, böyle bir şeyin imasında bile bulunmaz. Bu iddia, Hristiyan ve Yahudi kültürüne ait, bizim kültürümüze de onlardan geçti. Kur’an’a göre Adem’in anne babası vardır. Kur’an, insan olma süreci öncesinden İnsan suresi birinci ayetinde şöyle söz eder:
İnsanın üzerinden, (o tarih sahnesine çıkıncaya kadar), tüm zamanlar içinden belirsiz ve uzun bir süre geçmemiş miydi (ki), henüz o (bu süre zarfında) anılmaya değer bir şey bile değildi? (İnsan 1)
İnsan tarih sahnesine çıkmadan evvel ve henüz insan olarak anılmaya değer değil iken bundan çok uzun zaman geçmedi mi? Yukarda söylediğim şeyi tekrar edeceğim; evet bir varlık vardı ama insan olarak anılmaya değer değildi. İnsanlık sürecinin o upuzun basamağından bahsediyor bu ayet.
Devamına bakalım;
İnsanoğlunu katmerli bir karışım olan hayat tohumundan Biz yarattık; sınava tâbi tutmayı (diledik) ve ardından ona işitme ve görme yeteneği verdik. (İnsan 2)
Yukarıdaki ayet tüm insanlığın nutfeden yaratıldığını söyler. Adem de insan olduğuna göre çıkarılacak sonuç açık. Ayrıca ayet evrim sürecinde kazandığımız görme ve işitme yeteneğine de atıfta bulunur. Buradaki “Biz yarattık” ibaresi aniden yarattık anlamına gelmez çünkü aniden yarattık demiyor. Allah yerler ve gökler için de “Biz yarattık” diyor ama bugün biliyoruz ki evren 13,8 milyar yıllık bir süreçle yaratıldı. Hatta Allah, Kur’an’da Zekeriyya peygamber için şöyle bir ifade kullanır: “Daha önce seni de Ben yarattım ve sen hiçbir şey değildin” (Meryem 9). Zekeriyya peygamberin doğumunda hiçbir olağanüstü durum olmadığı halde Allah, ona “Seni ben yarattım” diyor.
Ayetlere devam edelim:
Şüphe yok ki Allah; Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini, İmran ailesini kendi çağının insanları içinden seçerek üstün kıldı. (Ali İmran 33)
Çok açık bir şekilde Adem’in bazı insanlar içinden seçildiğini ifade ediyor, bir yerde seçim söz konusu ise onun alternatifleri vardır. Allah Adem’i seçiyor. Adem’in alternatifleri vardı ve onu seçme işlemine tabii tutuyor. “Ruh üfledi” tabirinin ne olduğunu bilmiyorum ama sonuçlarını biliyorum. İnsan bilinçli ve şuurlu bir varlığa dönüştü, ben bunun da evrensel süreçlerle geliştiğini ve olgunlaştığını düşünüyorum, beşerler olan insansılar zamanla insan olmaya başladılar. Olması gereken seviyeyede Adem de sonraki peygamberler gibi insanlar içinden seçildi. Yukarıdaki ayet Adem’in yalnız olmadığını açıkça gösterir, çünkü Adem çağının insanları arasından seçildi.
Daha sonra onu yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanıma sahip kılarak kendi ruhundan üflemiştir; derken sizi hem işitme ve görme, hem de duygu ve düşünce yetenekleriyle donatmıştır: Ne kadar da azınız şükrediyor. (Secde 9)
Yukarıdaki ayette ruh üflendikten sonra akıl, bilinç, şuur gibi insanı diğer canlılardan ayıran yeteneklerin bize geçtiğini görüyoruz. İşitme ve görme derken normal göz ve kulaktan bahsetmiyor. Görme ve işitme derken; beşerken hayvanlar gibi bakıyor, insan gibi görmüyorduk; sesler duyuyor, insan gibi işitmiyorduk. Hayvanlar gibi hareket ediyorduk.
Ayette hoş bir detay var. Ruh üflenmeden önce Allah bizim için “o” zamirini kullanıyor: “Daha sonra onu..”. Ruh üflendikten sonra Allah bizi muhatap kabul ediyor ve bizim için “sizi” zamirini kullanıyor: “Sizi hem işitme ve görme..” (Mustafa İslamoğlu).
Hani senin Rabbin melaikeye ‘Ben yeryüzünde bir halife atamaktayım’ dediği zaman da şöyle sormuşlardı: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olan birini mi atayacaksın; üstelik biz seni övgü ile tesbih ve takdis edip dururken?’ (Allah) cevap verdi: ‘Şu kesin ki, Ben sizin bilmediğiniz şeyleri de bilirim’. (Bakara 30)
Bu ayete göre de Adem’in ebeveynleri var. Çünkü Allah, “Yeryüzünde bir halife yaratacağım” demiyor, “Yeryüzünde bir halife atamaktayım, atayacağım” diyor. Yani yeni baştan yaratılan bir varlık yok, bir şeyi atamadan söz etmek için önce o şeyin var olması gerekir. Meleklerin bu duruma tavrı da ilginç. Yaratılma ile ilgili en ufak bir şaşkınlıkları yok, şaşkınlıkları zaten var olan bu canilerin halife olarak atanmaları. Ruh verilmeyen insansıları görmüş olmalılar. Çünkü onların kan döktüklerine, bozgunculuk yaptıklarına şahit olmuşlar ve bu duruma akıl erdiremiyorlar. Allah nasıl olur da kan dökecek, bozgunculuk yapacak bir insansıyı yeryüzüne halife olarak atar? Kur’an’a göre melekler geleceği bilmez (Bakara 32) ve insansıların yeryüzünde fesat çıkarmalarına, kan dökmelerine bizzat şahit idiler.
Ayet metninde “yufsidu” ve “yesfiku” muzari fiilleri geçiyor. Muzari fiiller, şimdiki zaman, geniş zaman ve gelecek zamanda bir iş, bir oluş ve bir hareket bildiren fiillere denir. Yani 3 zamanı da kapsar. Bu durumda çeviri şöyle oluyor: yufsidu: ifsat ediyor /eder /edecek manasına; yesfiku: kan akıtıyor /akıtır /akıtacak manasına gelir. Bu yüzden fesat çıkaracak ya da kan dökecek şeklinde gelecek zaman değil de “fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olan” diye Türkçeye çevrilir. Yani melekler o an kan döktüğümüzü görüyorlar (şimdiki zaman). Uzun zamandır döktüğümüze şahit oluyorlar (geniş zaman), gelecekte de yapacağımızı düşünüyorlar. Kısacası homo sapienslerden dolayı melekler kan döktüğümüze zaten şahit olmuşlardı. Bu yüzden şaşırıyorlar.
Yalnız çoğu meal atama değil de yaratma diye çeviriyor, yanlış. Sad 26’da aynı ibare Davud peygamber için kullanılıyor:
“Ey Davud, gerçek şu ki Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık” (Sad 26). Bakara 30’da yaratma diye çevrilen aynı ifadeyi buraya uyarlarsak Allah Davud’a “seni halife yaratağım” demiş olur ki görüyorsunuz yanlış bir çeviri. Kur’an aynı zamanda kendisinin açıklayıcısıdır, bir yerde kullanılan bir kelimenin başka bir yerde açıklandığını görürsünüz, söylemiştik bunu.
Adem mi Ademoğulları mı?
Kur’an’da Adem hem bir bireydir ki çoğunluk Adem’i sadece birey olarak düşünür ve hem de Ademoğlu şeklinde anlaşılan çok sayıda ayet var ki bunlar da hepimizi içine alır. Adem ismi Kur’an’da 7 yerde beni adem (ademoğlu) şeklinde gelir. Araf 11’e bakalım:
Doğrusu sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, ardından meleklere dedik ki: “Adem lehine emre amade olun!” Hemen emre amade oldular, İblis hariç: o emre amade olanlar arasında yer almadı.
Dikkat edin, “sizi yarttık” (çoğul kullanılmış), “size şekil verdik” (çoğul kullanılmış), “sonra döndük dedik ki meleklere Adem’e secde edin”. Önceki yaratıp şekil verilen ve siz diye hitap edilen birey (?) Adem (tekil) oluvermiş. Öyleyse Adem dediği şey burada bir bireyden ziyade Ademoğulları’dır yani bizler. Bir daha: “Sizi yarattık, size şekil verdik, dedik ki Adem’e (onlara) secde edin..”
Ama şu şekillerde de ayetler var. Mesela Bakara 31, “Ve Adem’e isimlerin tümünü öğretti”, “Ey Adem! Şunların isimlerini onlara bildir” (Bakara 33), “Biz dedik ki: Ey Adem! Sen ve eşin şu bahçeye yerleşin” (Bakara 35) gibi ayetler Adem ve eşinin birey olarak var olduğunu düşündürtür. Öyleyse ikisi arasındaki ayrımı ayetlerin bağlamından, devamından yapmalıyız.
Adem’in Çocukları Ensest İlişki Sonucu mu Çoğaldı?
Hepimiz bu konudaki hikayeyi biliyoruz. Ademoğullarının çabuk çoğalması için hep ikiz çocukları olur ve hep çaprazlama birbirleriyle evlenirler. Çünkü İsrail’in Tanrı’sının sonradan haram kılacağı şeyi başlangıçta yapmaktan başka çaresi yoktur. Ancak böyle bir çözüm bulacaktır ve bunu sonradan yasaklayacaktır! Bu ve diğer birçok hurafenin kaynağı kesinlikle Kur’an değildir.
Evrimi kabul ettiğinizde yani İsrail kaynaklarından alınan yanlış hikayeye inanmayı bıraktığınızda Adem’in çocuklarının ensest ilişki yaşamasına gerek kalmıyor. Allah’ınız büyüktür ve Allah’ınızın herhangi bir konudaki yasasında herhangi bir değişiklik bulamazsınız (Ahzab 62). Dün uygun olan bugün de öyledir ve dün günah olan bugün de günahtır.
Âdem’in kendi çağında zaten bir sürü Adem vardı. Kur’an, Adem’in Ali İmran suresinin 33. ayetinde bir topluluk içinden seçildiğini söyledi bize.
Kur’an’a göre İnsanın Yaratılışı Nasıl Oldu?
Kur’an tüm canlılığın sudan yaratıldığını söyler. “Biz her canlıyı sudan var ettik” (Enbiya 30).
“Allah onu (Âdem’i) toprak türünden yarattı” (Al-i İmran 59). Kur’an’a göre sadece Âdem’in kendisi değil tüm insanlık topraktan yaratıldı:
“Ey insanlık! Eğer yeniden diriliş konusunda kuşku içindeyseniz, unutmayın ki Biz sizi topraktan yarattık” (Hac 5) Ayrıca Rum 20 ve Mü’minun 12’de tüm insanlığın topraktan yaratıldığını söyler. Görüldüğü gibi Kur’an sadece Âdem’in değil tüm insanlığın topraktan yaratıldığını ifade ediyor.
Bilime göre de tüm canlıların ilk atası okyanuslardaki volkanik bacaların kenarlarında yaratıldı ve bu da Kur’an’ı destekler.
Kur’an elementer yaratılışa dair 7 aşamadan bahseder.
- Min turâbin: “Toprak türünden” (Hac 5)
- Min salsâlin: “Ses veren balçık türünden” (Hicr 26)
- Min salsâlin ke’l- fahhâr: “Ses veren pişirilmiş balçık türünden” (Rahman 14)
- Min hamein mesnûnin: “Yoğunlaşmış çamur türünden” (Hicr 28)
- Min tinin: “Çamur türünden” (En’am 2)
- Min tinin Lâzibin: “Yapışkan bir balçık türünden” (Saffat 11)
- Min sulâletin min tinin: “Konsantre bir balçık türünden” (Mü’minun 12)
İnsanlığın yaratılışı farklı aşamalardan geçti. Yukarıdaki ayetleri de muhtemelen ileride bilimin de gelişmesiyle daha net anlayabileceğiz (belki biz göremeyiz) ama en azından şimdilik de olsa ayetler, insan yaratılışının süreçlerden geçtiğini göstermesi açısından güzel ve anlaşılır.
İsa’nın Durumunun Âdem’in Durumu gibi Olması
Allah katında İsa’nın durumu Âdem’in durumu gibidir. Allah onu toprak türünden yarattı, ardından ona “ol” dedi; işte o da böylece oluş sürecine girdi (Al-i İmran 59).
Bu konuda Mustafa İslamoğlu şu soruyu sorar: Burada dikkat çekilmek istenen nokta İsa’nın yaratılışıyla Âdem’in yaratılışındaki olağanüstülük müdür, yoksa olağanlık mıdır? Tevrat bazlı düşünen insanlar şöyle düşündü: “İsa da Âdem gibi öyleyse ebeveynsiz doğdu”. Ancak burada asıl vurgulanmak istenen İsa’nın da tıpkı ilk bilinçli insan Âdem gibi insanlık ailesinin sıradan bir bireyi olduğu gerçeği. İsa da bir annenin karnında 9 aylık bir süreç sonunda normal bir şekilde doğdu.
Aynı ayete tersten bakabilirsek ilginç olan başka bir şeyle karşılaşırız. Eğer İsa’nın durumu Âdem’in durumu gibiyse İsa’nın bir annesi vardı, demek ki Âdem’in de annesi var demek olur bu.
Ayetler böyle. Tevrat böyle. Kur’an ve Tevrat’ın taban tabana zıt olduğu çok sayıda ayet var. Siz tarafınızı seçin, anne babanızdan öğrendiğiniz mi -görüyorsunuz onlar da kökenini Tevrat’tan alıyor- yoksa Kur’an kaynaklı bir din midir inandığınız? İnanmak istediğiniz? Seçim sizin.
Kur’an bir süreçle indirildi ve bir süreçle girmeli hayatımıza. İnandık demek Kur’an’a göre kurtuluş vesilesi değil. O kadar kolay değil. Buradasınız ve dininizi kendiniz seçersiniz (seçmelisiniz). Selametle.
Bir yanıt yazın