Çinliler birbirlerine beddua edecekleri vakit, “Tuhaf bir çağda yaşayasın!” derlermiş. Yerleşmiş bir düzen, yıkılması düşünülemeyen basit kurallar.. Yanlışları ya da doğrularıyla kabul edilegelmiş tek düze bir yaşam.. Kısacası; tuhaf bir çağ. Yanlış ancak fark edildiğinde düzeltilme şansı bulabilir, tabii yeterince cesaretimiz varsa.. Bir tarafta kabul etmek ve olduğu gibi yaşamaya devam etmek, diğer yandan reddetmek ve gereğini yapmak: Kolayı seçmek; zoru zorlamak!
İnsanlar benim dünyayı olduğu gibi kabul edebileceğimi söylüyorlar. Saçmalık! Ben bu dünyayı kabul etmiyorum.
Öyle gözüküyor ki bu cesur ve sempatik adam seçimini çoktan yapmış. Sanırım daha yakından tanınmayı hakkediyor. Aynı fikirde olduğumuzu varsayarak anlatmaya başlayalım.. Tam Adı Richard Matthew Stallman, internet ortamında RMS olarak tanınıyor. 16 Mart 1953’te, New York kentinin ticari, kültürel ve finansal beş ana bölgesinden biri olan Manhattan’da dünyaya gözlerini açıyor. 16 yaşında (1969), lisede bilgisayarla tanışıyor.
İlk programını, iyi bir derleyicisi olduğunda başka hiçbir programa ihtiyaç duyulmadan çok iyi programlar yazılabilecek, Fortran ya da COBOL’dan daha gelişmiş bir dil olan PL/I ile yazıyor. Sonrasında makine dili olan Assembly ile devam ediyor programlamaya. 1970’lerde MIT’nin Artificial Intelligence laboratuvarında çalışmaya başlıyor ve ilk önemli işi Emacs editörünü burada yazıyor.
Emacs DOS ve Win32 dahil hemen her işletim sistemine taşınabilen, herkesin LISP kullanarak geliştirmesine katkı bulunabileceği bir program geliştirme ortamı, kısaca bir kabuk denebilir. Haziran 1971’de dünyanın en iyi üniversitesi olarak bilinen özel yüksek öğretim kurumunda, Harvard Üniversite’sinde, Yapay Zeka Laboratuvarında programcılık üzerine çalışmalarını devam ettiriyor. 1974’te aynı üniversitenin Fizik bölümünden yüksek onur derecesiyle mezun olup, teknoloji ve mühendislik konularında dünyanın en iyi teknik üniversitesi olarak kabul edilen MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) Yapay Zeka Laboratuvarındaki çalışmaları üzerine yüksek lisansa başlıyor. Burada ikinci üst seviye programlama dili olan LISP üzerinde önemli çalışmalarını sürdürüyor.
Stallman’ın MİT’teki ilk çalışmaları sırasındaki paylaşımcı ruh bugün dile getirdiği özgür yazılım ruhuna uyumluluk arzediyor, tersi bir durum söz konusu olmadığı için de ismi konulmamış bir özgür yazılım ruhu mevcut: Hangi üniversite olursa olsun ya da hangi yazılım istenirse istensin anında cevap verilen, bilgi paylaşımı ile yükselmesini, insani duyguları içinde barındırarak devam ettiren bir çalışma ortamı. Ancak kolaylıkla kabul edebileceğimiz gibi hayat her zaman aynı seyirde yürümüyor ve değişiklikler kaçınılmaz olabiliyor. MİT’te de işler yavaş yavaş renk değiştirmeye başlamıştı. Yapılan programlarda kâr /çıkar düşünülmeye başlandığı için bilimsel amaçlara hizmet eden çalışmaların çoğu yön değiştirerek ticari bir metaya dönüşmüştü.
Artık yavaş yavaş kaynak kodlar kapatılıyordu, yazılımı paylaşmak korsanlık olarak nitelendirilmeye başlanmıştı bile. Topluluğun paylaşımcı olması yasaklanıyordu. Bunların arasında Stallman’ın çok sevdiği kodların kapatılması da beraberinde ya sessiz bir kabullenişi ya da bazı yenilikleri getirecekti.
1981’de, Stallman’ın, “programlamayı ve bu konuda akıllı davranmayı seven olarak tanımladığı hacker”lığın ruhunu çökerten gelişmeler daha açıkça yaşanmaya başlandı. Symbolics isimli bir firma MIT’te Yapay Zeka Laboratuvarında çalışan herkesi işe (kapalı kaynak kodlarla) almaya başlamış ve Stallamn’a da aynı teklif götürülmüştü. Paylaşımcı ruh büyük darbe almıştı. Burada, Stallman’ın yapabilecekleri basitti. Herkes gibi kabul edebilirdi. Çok sevdiği hackerlığı yaparken bir yandan da karşılığını fazlasıyla alacaktı, tabii bunun için bazı şeylerden ödün vermesi gerekiyordu ama o:
Parayı bu şekilde kazanabilirdim ve büyük olasılıkla kendimi çok eğlendirirdim kod yazarken. Yalnız kariyerimin sonunda geriye baktığımda insanları ayırmak için duvarlar ördüğümü görürdüm ve hayatımı daha kötü bir dünya yaratmak için geçirdiğimi hissederdim.
Diyecekti.
Seçimi belliydi. Kendi ifadesiyle;
Bir programı sevdiysem, bu programı seven kimselerle onu paylaşmalıyım. Yazılım satıcıları kullanıcıları bölmek ve alt etmek istemektedir, kullanıcıların birbiriyle yazılım paylaşmama konusunda fikir birliği içinde olmasını isterler. Diğer kullanıcılarla bu şekilde dayanışmayı kırmayı reddediyorum. Yıllarca bu gibi eğilimlere ve diğer soğukluklara karşı koymak için Yapay Zeka Laboratuarında çaba harcadım ancak sonunda çok ileri gittiler: Benim irademe karşı bazı şeylerin yapıldığı bir kurumda daha fazla kalamazdım.
diyerek bir zamanlar çok sevdiği ve şimdi de gelecek vaad eden işinden düşünmeden ayrılmayı göze alacaktı. Bu arada GNU’nunda kuruluşuna yavaştan girmiş bulunuyoruz.
Stallman yazılım kodlarının kapatılmasının getirebileceği daha başka birçok problemi de önceden görebilmişti, burada zarar gören sadece paylaşımcı ruh değildi. İleride açık kodlar üzerinde ufak değişiklikler yapılarak kaynak kodlar kapatılabilir ve ticari amaçlarla kullanılabilirdi. Bu da bütün kodların kapatılmasına yol açabilir, daha da kötüsü kapatılan kaynak kodları görülmediği için herhangi bir program için sıfırdan başlanacak, hataların giderilmesi zorlaşacaktı. Bu arada, 1976’da Amerika Telif Hakları Yasası’yla birlikte birçok şirket, yazılımlarına telif hakları isteyip “özel yazılımların” etrafı sarmasına neden oldu. RMS için de bardağı taşıran son damla bir yazıcının hatalarını düzeltmesi için kaynak kodları gerektiğinde reddedilmesiydi:
Yazıcı programı benimle paylaşılmayınca çok sinirlendim; vazgeçip, arkamı dönüp ben de aynı şeyi bir başkasına yapamazdım.
Richard Matthew Stallman ve GNU – Bölüm 2
Richard Matthew Stallman ve GNU – Bölüm 3
Bu yazı Ubuntu Türkiye E-dergisi SUDO‘nun 19. sayısında yayımlandı.
Bir yanıt yazın